küçük mutluluklar

Çiçek dürbünü... Nam-ı diğer kaleydoskop... Çocukluğumuzda bize, renkli küçük bir pencere açan oyuncağımız...
O delikten bakınca gördüğüm rengârenk şekiller beni nasıl da mutlu ederdi haıtlrıyorum... Uçsuz bucaksız bir hayal deryası oluverirdi.
Hayata da çiçek dürbününden bakabilir miyiz acaba? Her gün mutlu olabileceğim küçük de olsa bir şey bulabilir miyiz?

26 Haziran 2011 Pazar

Anne rahmine dönmek...

Türkiye siyaseten oldukça çalkantılı bir dönemden geçiyor. Referandum sonrasında ortaya çıkan kutuplaşmalar, 12 Haziran seçimlerinden sonra iyice ayyuka çıktı. YSK'nın Meclis'e indirdiği darbeler, müzakereden uzak milletvekillerinin ve adaylarının tavırlarıyla birleşince sistem kilitlenmeye doğru emin adımlarla ilerliyor. Kendimi hiçbir yerine tam koyamadığım bu kavgadan, ülkede demokrasi isteyen her vatandaş gibi sıyırmam pek mümkün değil. Bazen boğulma derecesine geldiğim şu günlerde arada bir nefes almak istemem de doğal ama nerede ve nasıl? Üstüste patlayan "bomba"lar ve ileriye yönelik kaygılarım beni "asıl dava"ma götürdü nedense... Herkes kendi derdindeyken, kimsenin derdi aslında sorunu çözmek değilken, barış isteyenlerin bile savaş dilini konuşmaya başladıkları şu dönemde Hrant Dink'e sığındım yine. Hrant Dink'in, Karin Karakşlı tarafından seçilen yazılarının toplandığı ikinci kitap olan "Bu Köşedeki Adam"ın satırlarına bıraktım kendimi.


2004 yılında, TRT'nin sabahın körüne koyduğu Türkiye dillerindeki programı dinlemiş olmanın verdiği heyecanı (Hrant Dink'in heyecanı gibi bir heyecanı ama) "Pariluys" yazısında okuyunca, atılan küçük ama kıymetli bir adımın hakkını verdiğini, buradan kendine bir umut yarattığını ve o koca elleriyle ona sımsıkı sarıldığını görünce anladım ki heyecanımı ve umudumu kaybetmek üzereymişim.
İşte tam o anda yeniden çıktı karşıma Hrant Dink...
Sözcüklerinde huzur bulduğum, nefes aldığım oldu onun yazıları...
Uzun zaman sonra yeniden Hrant Dink'in yazılarını okumak, anne rahmine dönmek gibi bir şey oldu benim için...
Keşke... Keşke... Keşke... Sana o kadar ihtiyacımız var ki...

22 Haziran 2011 Çarşamba

Buluşmak Üzere / Can Yücel

Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni
Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni
Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım